FETUS (doğmamış bebek) HAKLARI
FETUS HAKLARI NE ZAMAN GÜNDEME GELDİ?Prof.Dr.Murat Yayla
Dünyada henüz fetus hakları konusunda imzalanmış bir belge yoktur. Birçok ülke tarafından 1989 yılında kabul edilen “Çocuk Hakları Sözleşmesi”nin 5. maddesinde fetus ile ilgili gözetme yetkisinin anne ve babada olduğu, 6. maddesinde fetusa yönelik cinai düşüklerin azaltılması gerektiği ve özürlü yeni doğanların da diğer bebekler gibi haklara sahip oldukları vurgulanmıştır (1).
GÜNÜMÜZDE FETUSUN HAKKI HANGİ DURUMLARDA TARTIŞMA KONUSU OLABİLMEKTEDİR?
Anormal bir bebeğin saptanması durumunda anne her zaman bunu aldırabilmeli midir? Kişiler evde veya uygun ortamda yardımsız, kendi kendine doğum hakkını kullanabilirler mi? Fetusu için tedaviyi reddeden anne mahkeme kararı ile buna zorlanmalı mıdır? İlaç-uyuşturucu bağımlılığı olan anneler gebeliklerinde hastaneye yatırılmalı mıdır? Alkol ve sigara bağımlılarına da böyle zorlayıcı bir uygulama söz konusu olabilir mi? Fetusta bir kanser geni saptanması durumunda veya olası bir psikoz riskinde aile bundan haberdar edilmeli midir? Fetuslar üzerinde bilimsel araştırma yapılabilir mi? … Günümüzde bu gibi soruları çoğaltmak mümkündür.
FETUSUN HAKKINI KİM TEMSİL EDER VE KORUR?
Doğmamış bebek üzerinde anne, baba, ailenin diğer çocukları da dahil olmak üzere tüm aile söz sahibi olabilir. Bazı durumlarda toplum adına resmi otorite veya onun adına gebeyi takip eden hekim de söz sahibi olabilir.
Batı toplumunda geçtiğimiz yüzyılda, öncelikle hastaların kendileri hakkındaki görüşlerinin önemli olduğu, bunun en az hekimlerin düşüncesi kadar dikkate alınması gerektiği kabul edilmiştir. Anne otonomisini dikkate alan bu toplumlarda gebelik süresince annenin istekleri ön planda tutulmaktadır. Bu durumda anne adayı yasaların elverdiği ölçüde fetus üzerinde hak ve söz sahibi olup doğum öncesinde tıbbi olanakları kendi isteği doğrultusunda yönlendirebilir.
Ancak günümüzde fetal tıptaki gelişmeler sayesinde fetus da bir hasta gibi tanı ve tedavi imkanlarından yararlandırılabilmektedir. Diğer bir deyişle, annenin istekleri her zaman tıbbi gerçeklerle uyuşmayabilmektedir. Anne hakları ile fetusun çıkarları çatışınca özellikle hekimler bir ikilem ile karşılaşmakta ve çözümü zor durumlar ortaya çıkmaktadır.
FETUSUN HAKLARI KORUNABİLİYOR MU?
Eğer öncelikle gebe kişinin otonomisi tanınırsa: anne adayının hakları ve yararlanımı fetusa göre önceliklidir. Fetus ikinci planda düşünülür. Anne kendisi için en uygun yaklaşımı kendisi seçer. Hekim bu karara saygı gösterir.
Eğer fetusun yaşam hakkı herşeyden daha önde tutulursa: fetusa zarar verebilecek her türlü girişimden annenin istek ve kararlarına rağmen kaçınılır.
İlk yaklaşım kürtaja, cinsiyet ayırımına ve anomalili bir fetusun alınabilmesine izin verirken, ikinci yaklaşım hepsine karşı çıkabilmekte ve fetusu dokunulmaz kılmaktadır.
Üçüncü yaklaşım ise akılcı ve eşitlikçi bir yaklaşımdır. Kendi haklarını savunabilecek bir yapıya kavuşmamış olan fetusun otonomisi yoktur. Bu nedenle gerekiyorsa bir hasta olarak kabul edilmeli ve bakıma gereksinim duyan bir kişiye nasıl yaklaşılıyorsa ona da öyle yaklaşılmalıdır. Ancak, fetus doğduğu zaman yaşayabilecek ise hasta olarak kabul edilmelidir. Yani bu tür bir fetus eğer annesi tarafından da istenmiyorsa alınabilmelidir.
DOĞMAMIŞ BEBEĞİN HAKLARI NE ZAMAN BAŞLAR? FETUS NE ZAMAN BİREY OLUR?
Fetus henüz embriyo (cenin) halindeyken hatta tüp bebekken hakları başlayabilir. Çünkü potansiyel bir canlı adayıdır. Ancak her toplum bunu bir kurala bağlamamıştır. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre medeni haklar anne rahimine düşüldüğü an başlar (2). Ayrıca Türk Medeni Kanununda “kişinin şahsiyetinin” sağ olarak doğduğu andan itibaren başladığı belirtilmiştir. Ayrıca yasada “Cenin sağ olarak doğarsa mirasçı olur. Ölü doğan çocuk mirasçı olamaz” denmektedir “Mirasçılar arasında cenin varsa, taksim, doğmasına bırakılır” denmektedir (3) Ancak fetusun sağ doğmasını engelleyen herhangi bir fiil söz konusu ise, fetusun sağ doğma hakkı elinden alınarak, anayasal ya da medeni haklardan istifadesi engellenmiş olmaktadır.
YURTDIŞINDA DURUM NEDİR?
Kişi haklarının ön planda tutulduğu ABD gibi ülkelerde, fetus ile ilgili sorunlarda karar verme hakkı öncelikle annededir. Avrupa’da ise hekim-hasta ilişkileri daha makul bir düzeyde bulunmakla birlikte bu konuda tam bir fikir birliği yoktur.
BU KONUDA HEKİMLERE DÜŞEN GÖREV NEDİR?
Hekimin görevi, başkalarının yaşamı hakkında talimat vermek yerine insanlara kendi kararlarını verebilecekleri verileri sağlamak olmalıdır. İnsanların kendileri tarafından taşımaları gereken sorumluluğu hekimler üstlenmemelidirler.
FETUS NE ZAMAN HASTA OLARAK KABUL EDİLMELİDİR?
Buna birçok uzmanın verdiği cevap “yaşama kabiliyetini kazandığı zaman” şeklindedir. Burada önemli olan bu tip fetusların tanılarının doğru olarak konabilmesidir.
FETUS HANGİ DURUMLARDA VE GEBELİĞİN HANGİ DÖNEMİNDE ALINABİLİR? ÜLKEMİZDE FETUS HAKLARI KONUSUNDA NE GİBİ SORUNLAR VARDIR?
Nüfus Planlaması Hakkında 2827 numaralı yasanın “Gebeliğin Sona Erdirilmesi” ile ilgili bölümüne baktığımızda: “Gebeliğin 10. haftasına kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliye edilir” denmektedir (4). Yani gebeliğin 10. haftasına kadar kürtaj yaptırmak yasaldır. Aynı yasa “gebelik süresi 10 haftadan fazla ise rahim, ancak, gebelik annenin hayatını tehdit ettiği veya edeceği veya doğacak çocuk ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı hallerde doğum ve kadın hastalıkları uzmanı ve ilgili daldan bir uzmanın objektif bulgulara dayanan gerekçeli raporları ile tahliye edilir” diye devam eder.
Eğer bir gebelik ürünü anne adayının hayatına veya onun hayati organlarından biri için tehlike oluşturuyorsa, kadının gebe kalmamasını gerektiren bir hastalık varsa, genetik geçişi önlenemeyen bir hastalık söz konusu ise, anne sağlığı ciddi şekilde tehlikede ise taşınan fetus tıbben alınabilir. Ayrıca fetusun normal gelişimini tamamlamasının mümkün görülmediği, ağır bir maluliyet ile doğacağı kesin olarak saptanırsa, bu durumda yine tıbbi tahliye yapılabilmektedir.
Anayasal ve kanuni hak ve sorumluluklar dikkate alındığında, yasalarımızda fetusun gebeliğin daha ilk günlerinden itibaren koruma altına alındığı anlaşılmaktadır. Eğer gebelik 10 haftadan fazla ise ve fetusu düşürmede hiçbir zaruret yoksa, düşürtene ve düşürene hapis cezası verilir” denmiştir (4). Bu bir anlamda fetuslar için olumlu bir yaklaşımdır.
Günümüzde fetus ile ilgili mediko-legal problemler gebeliğin daha çok 10. haftasından sonra yaşanmaktadır. Nörolojik sekelli doğabilecek fetuslar, bazı önemli kromozom anormallikleri, büyük çapta uzuv zaafiyeti yaratan eksiklik veya deformasyonlar, beyin ve böbrek yokluğu, yaşam ile bağdaşmayan cücelik durumlarında gebeliğin sonlandırılması önerilebilir. Ayrıca fetus anne hayatını tehlikeye sokuyorsa o gebelik sonlandırılabilir. Bunların dışındaki durumların çoğunluğu tedavi edilebilir hastalıklardır ve özellikle yaşam şansı kazanmış fetuslarda (7. ay ve üzerindekiler) müdahale yapılmamalıdır (5,6).
ÜLKEMİZDE FETUS HAKLARI KONUSUNDA NELER YAPILMASI GEREKMEKTEDİR?
Yasalarımıza dikkat ettiğimizde, tıbbi tahliye için bir sınır verilmediği ortaya çıkmaktadır. Mevcut yasal durum ve yarattığı sakıncalar, dünyadaki gelişmelere paralel olarak yeni bir yasa taslağı ile düzenlenmelidir. Ayrıca:
-Bu konu gerek temel, gerekse tıp eğitimi sürecinde tüm öğrencilere vurgulanmalıdır.
-Gebelik sırasında rutin takip hizmeti ülke gerçekleri doğrultusunda standardize edilmeli, anne ve fetus sağlığı üst düzeyde tutulmalıdır.
-Gebelik takiplerini yapacak kişilerin sürekli eğitimi sağlanmalıdır.
-Gebelik tahliyesi yapılacak kliniklerde mutlaka etik bir kurul oluşturulmalıdır (6).
ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN İYİ İZLENMESİ DE BİR O KADAR ÖNEMLİ O ZAMAN?
Elbette, fetusun hakları aslında anne adayının gebelikte iyi izlenmesi ile başlıyor. Gebeye gerekli özen gösterilmezse zaten siz daha en baştan gebeliği, gebelik ürününü yani fetusu dikkate almamış oluyorsunuz ve haklarını ihlal etmiş oluyorsunuz.
ANLAŞILAN ASIL YÖNLENDİRİCİ KONUMUNDAKİ KİŞİ HEKİM…
Aslında hekim uygulayıcı pozisyonda. Yönlendirici olan toplum ve devlet olmak durumunda. Toplum bizleriz, devleti ise Sağlık Bakanlığı temsil etmekte. Bu üçlü arasında uyum olmayan ülkelerde, özellikle sosyo ekonomik koşullar da elverişsiz ise, değil fetus hakları, anne hakları da korunamamaktadır. Bu konuda sosyal devlet kavramı vazgeçilmez unsurdur. Yasalar, yasa koyucu ve uygulayıcılar anne ile fetusunun sağlığını koruyucu her türlü önlemi almak durumundadır.
SON OLARAK NE SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?
Sonuç olarak anne ve fetus ayrı hakları olan ayrı bireyler olarak ele alınmamalıdır. Fetusu koruyacak her türlü girişim gebelikte öncelikle annenin kararlarına saygı gösterilerek yapılmalıdır. Anne adaylarının sağlık, kişilik ve insanlık hakları gebelik sonuna ertelenmemelidir. Prenatal tanı ile ilgili yapılabilecek her şey fetusun yaşama sınırından önce tamamlanmış olmalıdır. Ancak gerektiğinde anne adayına taşıdığı fetusa karşı annelik sorumlulukları olduğu hatırlatılmalıdır. Yaşam sınırını geçmiş her fetus artık hasta olarak kabul edilmeli ve ailenin gebelik sonlandırması yönündeki telkinleri ön plana çıkarılmamalıdır.
- Implementation Handbook for the Convention on the Rights of the Child. Unicef 1999, pp: 1-315
- 1982 TC Anayasası. Şahin S (Ed) Ankara Savaş Yayınları 1986; 115-215
- Oğuzman K, Akyol Ş, Özakman HC. Medeni Kanun-Borçlar Kanunu-Tatbikat Kanunu. 5. Bası Filiz Kitapevi, İstanbul 1993, s: 11-175
- Nüfus Planlaması Hakkında Kanun (2827). Sağlık Mevzuatı – Sağlık Personelini İlgilendiren Hukuk Kuralları. Hacettepe Yayın Birliği, Ankara 1984, s: 530-41
- Yayla M, Şen C: Doğmamış bebeğin tedavi hakkı ve fetal etik. Çocuk Forumu 2000; 3: 18-22
- Yayla M, Şen C. Adli Tıp ve fetal etik kavramı. Klinik Adli Tıp 2001; 1: 67-77