TARAMA TESTLERİNDEKİ KİRLİLİK
Tıpta bir hastalık belirti vermeden önce taranmak isteniyorsa, yapılacak olan taramanın belirli kriterlere uyması gerekmektedir: 1)Taranacak hastalık, tarama gerektirecek kadar yaygın olmalıdır;
2) Bu hastalık yaşam süresi ve kalitesini etkileyecek bir hastalık olmalıdır;
3) Taranan hastalığın etkin bir tedavisi veya önlemi olmalıdır;
4) Tarama yöntemi güvenli, ekonomik ve yeterli hassasiyete sahip olmalıdır.
Kadın Doğum’da yapılan tarama tetkiklerinden bu kriterlere sahip olanlar içinde smir testi, mamografi ve gebelikte yapılan şeker yükleme testi örnek olarak verilebilir. Sosyoekonomik düzeyi düşük toplumlarda tarama yöntemlerinin kullanımı kısıtlıdır. Örneğin: mamografi ve smir yaptırma alışkanlığı olmayan veya erişimin zor olduğu topluluklarda, geç evrelerde meme ve rahim ağzı kanserlerine daha sık rastlanır. Benzer şekilde, prenatal tarama testi olan Down sendromu taramalarının az yapıldığı toplumlarda Down sendromlu bebek doğum sıklığı sosyoekonomik düzeye göre değişiyormuş gibi görülür.
Öte yandan Down sendromu tarama testleri dünyada ve ülkemizde son 20 yıldır önemli bir tartışmanın odağını oluşturmaktadır. Tarama testlerindeki çeşitlilik birçok uygulama hatasına yol açmaktadır. Laboratuar testlerinin ultrasonografi ile kombine edildiği seriler en olumlu sonuçları verirken, bu testleri gerekli eğitimi almadan ve birbirlerinden bağımsız olarak kullanmak, gereksiz anksiyete, girişim ve kayıplara yol açmaktadır. Şu anda bu konuda tek bir hastalığı taramak için kullanılan test sayısı o kadar artmıştır ki, rahatlıkla bir “Test Kirliliği”nden bahsetmek mümkündür.
ABD’de gebelik süresince ultrasonografi kullanımı zorunlu değildir. Halbuki ülkemizde gebeler her muayeneye gittiklerinde ultrasonografi tetkikinden geçmektedirler. Hatıra amaçlı 3-4 boyutlu fetus videosu çekmek için yapılan incelemeler de doğru bir yaklaşım değildir. Burada önemli olan, ana incelemenin standartlara uygun şekilde, uygun zamanda ve uygun yerde yapılmasıdır. Her türlü inceleme bittikten sonra kısa süreli ve tek seferlik bir “sosyal görüntüleme” yeterli olacaktır.
Gebelikte yapılan rutin enfeksiyon taramaları bazı durumlar için geçerli olsa da her gebeye uyarlanmaları sakıncalıdır. Klinikte çalışanlar gerek ülke, gerekse toplum şartlarını dikkate alarak tetkik istemeli, güncel olmayan uygulamaları yasal endişelerini bastırmada kullanmamalıdır.
Ayrıca herhangi bir tarama yöntemi uygulanmadan önce, birey bu yöntemin potansiyel riskleri açısından uyarılmalıdır. Unutulmamalıdır ki her tarama yönteminin yanlış pozitif sonuç vermesi mümkündür. Test sonucunun yanlış pozitifliği, daha fazla müdahale ve araştırmaya, gereksiz girişimlere ve artan harcamalara neden olur.
Örneğin düşük riskli topluluklarda yapılan genetik ultrasonografi sonrası her 1000 gebeden 100’ünde şüpheli bir bulgu ortaya çıkmakta, bunların da ancak birinde önemli bir kromozom anomalisi yakalanabilmektedir. Halbuki daha az girişim ile daha fazla anomalinin yakalanabildiği tarama yöntemleri mevcuttur.
Bu gibi nedenlerle, yapılacak tarama tetkiklerinin faydaları, zayıflıkları ve olası yan etkileri sorularak öğrenilmeli, her türlü test sırf “sistem tarafından istenildi” diye ezbere yaptırılmamalıdır. Hastalar sağlık kurumlarını ve hekimlerini doğru bilgiye ulaşma anlamında sorgulamaktan çekinmemelidirler.